"Gak"
"Gaak"
"Gaaak"
Sıcacık yatağından bir türlü çıkmak
istemedi.
"Biraz daha uyuyayım"
Ama uyanmıştı artık. Ne okula gitmesi için
annesinin onu uyandırmaya çalıştığı günlerde, ne de eşinin işe gitme saatini
hatırlattığı yakın geçmişte olmadığını hızlıca hatırladı.
"Gak"
"Gaak"
"Amman" dedi. Hemen yatak odasının dışarıya açılan penceresini açtı. Evet orda durmuş, bir sağ gözü ile bakıyor sonra sanki sabrını zorlamak istercesine bir de sol gözü ile, ona bakıyordu. "Gene geldi bu mendebur" diyerek fırladı. Eline bir sopa alıp Gak'ı kovmaya, korkutmaya çalıştı.
"Yetmez ki bütün bademleri yedi, portakalları
gagaladı şimdi da yenidünyalara dadandı"
Aylardır, emekli olduktan sonraki günlerini, büyük
bir mutlulukla geçirdiği bahçesine, bir Karga dadanmış, gitmek bilmiyordu. Yeni
ektiği fidanların yerini beğenmiyorsa gagalayıp yokediyor, hayvanların içmesi için bahçeye konan suyu, yıkanmak için kullanıyor, tavukların
yemlerini büyük bir zevkle tüketiyor, kedilerin mamalarını yemekle
kalmıyor kuyruklarını gagalayarak onları huzursuz ediyordu.
Kemal abi için bu, dayanılmaz bir hal almıştı.
Hiçbir hayvana zarar vermek istemezken, bu kargayı bahçesinde istemiyordu. Hele
ki, hırsız olduğunu anladığı gün, gitmesi gerektiğine karar vermişti. Ama nafile
korkmuyor gitmiyordu.
Hayvanın hırsızı mı olur? Olurmuş.
Yazın sonuna doğru bir gün:
"Sucu gelecekti ya bugün, parayı bir poşete
bağlayıp asdım boş su bidonuna" diye heyecenla anlatıyordu karısı.
"Bidonların sallandığını düştüğünü duydum çıktım bir da ne göreyim? Senin
Karga poşeti delmeye çalışır. Bozuk paralar dikkatini çekti heralde."
"Deli olma be Pembe ne yapsın Karga
parayı?" diye itiraz etti Kemal
abi.
Pembe ısrarlıydı "Be Kemal aha söylerim sana
geçen gün gomuşunun bahçesinden bizim tarafa uçarken gagasında parlak bir şey
vardı. Gördüm yahu gözümünan. Bu hayvanın takıntısı var parlak şeylere. Hani? Bizim angoniciğin oynarken koparttığı oyuncak kolyesinin incilerinden bir tane
bile gördün? Hepsini yaseminin altına attıydı çocuk."
"Mantıklı değil."
"Be Kemal, sucunun, tüpçünün para üstü
bırakmadığı günleri düşün. Bozuğu yoğudu çocuğun, para üstü bırakamadı dedik
hep. Senin bu Gak almasın bunları da günahına girerik insanların"
"Be Pembe gamlı bayguş gibi nerde varısa
kötü birşey onu söylen onu düşünün gene. Ne yapsın bunları yahu bu hayvan"
diyerek karşı çıkmıştı. Ama, o günden sonra, gözlem yapmaya başladı. Acaba sadece
kedilere, meyvelere ve yeni ekilen fidanlara zarar vermek değil de, çalıp çırpma
gibi bir merağı mı vardı bu hayvancığın?
Pembe her Salı yaptığı gibi o gün üç adet boş su
şişesini değişmesi için kapını önüne koydu. Parasını da bir poşete bağlayarak
su şişesinin altına yerleştirdi. Kemal abi'ye da "bakarak ol Kemal sucu
gelecek parası da şişenin altındadır. Ben yokken gelirsa al suları içeri"
diyerek alışveriş için çıktı. Pembe gittikten 20 dakika sonra sucunun
Pembeyi çağıran sesini duyan Kemal incir ağacını sulamayı bırakıp geldi.
"Buyur Musa. Pembe aban yok. Birşey varsa
söyle bana."
"Kusura bakma abi. Aybaşıdır ya hesaplaşmak
için çağırdım Pembe abayı. Bilirim borçlu kalmayı sevmez."
Kemal abi şaşırmıştı "Ne hesaplaşması?
"Geçen ayki sular. E evvelki ay da var. Ustam istedi konuşayım" dedi
utanarak
"Pembe her zaman parayı su şişelerinin
altına goyardı" dedi
"Doğrudur da, son bir süredir, bazı günler, goymadı. Bozuğu yoğudu heralde" diye yanıtladı Musa
yüzü kızararak.
O sırada badem ağacına tünemiş olan Gak, yine, bir
sol gözünü, bir sağ gözünü Kemal abi ile sucuya yönelterek sanki anlarmış gibi, bir gözünün gördüğünü öteki ile onaylamak istermiş gibi dinlemekteydi. Adamların muhabbeti uzayınca, kedilerin suyuna
birkaç kez dalıp çıktı komşuya doğru uçtu gitti.
Kemal abi, su
parasını sucuya ödedikten sonra Pembe'nin endişelerinin doğru olduğunu anladı.
İş bununla da kalmadı. Tüpçü ile de aynı sorunu
yaşadıklarında artık dışarıya para bırakmak yerine, evde oturup, sucuyu tüpcüyü
bekleyip, parayı elden vermeye başladılar. Ama bu çok ağır gelmişti.
İş bütçeye direk zarar vermek şekline büründüğünden Kemal abi artık Gak'ı bahçesinde kesinlikle istemiyordu. Ama nafile.
O sabah yine Gak'ın sesi ile
uyanmıştı işte. Kovalamış, yorulmuş, Pembenin kahvaltıya çağıran sesi ile içeri
girip elini yüzünü yıkamıştı. Üstünü değişerek oturmuştu masaya. Çok sinirliydi ve hiçbirşey tat vermiyordu.
Pembe gaygana yapmış, üzerine de pekmezi çömertçe gezdirmişti. Hellim
dilimlemiş, gabira yapmıştı.
"Hade
be Kemal, ma ne düşünün? Başla yeyesin soğutmadan da Lefkoşa'ya gideceyik. Gelin
doğum yapacak bu gün. Unuttun?"
"Yok unutmadım. Sen da bunamış muamelesi
yapan bana? Emekliyim sadece, ihtiyar
değilim ya"
Gittiler. Geldiler. Yeni torunun heyecanıyla,
gitmelerle gelmelerle, misafir ağırlamalarla, geçti günleri.
Toruncuklarına kimin nasıl bakacağını, gelinin işe
ne zaman başlayacağını ve bunun gibi
başka başka heyecanları paylaştılar
günlerce.
Kemal abi, fırsat buldukça, Gak'a taş attı. Sopa ile
kovaladı. Olmadı. Bahçeyi iyice benimseyen Gak temelli yerleşti. Artık
alışmışlardı. Bahçede en küçük bir değişikliği kabul etmiyor istemediği yere
ekilen her ne ise koparıp atıyor,
eylemlerine devam ediyordu.
Düşündü taşındı neden bahçede bazı yerlere birşey
ekilmemesini, bazı eşyaların yerinin değişmemesini istiyordu bu Gak acaba?
Çalıyorsa saklıyordu demek. Bankaya yatıracak değildi ya.
"Dur da ben buna bir tuzak guracam"
dedi Kemal abi. "Bu hayvan çok akıllıdır. Öyle birşey yapmak gerek ki, huylandırmadan, sakladıklarını açığa çıkarmalı"
Artık
karar verilmişti. Günlerce, tül perde arkasından, Gak’ı takip etti. Hayvanın, sabit
olarak girip çıktığı bir tek yer yoktu ki. Her yere konuyor, gaklıyor, gözlüyor, dolanıyordu. Derken bir gün, özellikle büyük zeytin ağacının yanına ektiklerini
koparıp attığını farketti. Birden, bu ağacın gövdesinde bir kovuk olduğunu
hatırladı. “BİNGOOO”
Akşamı
zor etti. El ayak, daha doğrusu Gak, ortalıktan çekilince, telefonunun ışığının
yardımı ile, zeytin ağacındaki kovuğa bakmaya gitti. Doğru tahmin etmişti. Bazı
parlak cisimler bulmuştu burada. Kendilerine ait olmadığına inandığı bazı metal parçaları, birkaç kola kapağı, bir parça kırık ayna, bir
adet ucu kırık anahtar, bir iki adet yılbaşı süsü gibi şeylerdi bunlar. Nereden bulup
getirmişse bunları buraya saklamayı uygun bulmuştu heralde. Kemal abi, karganın
bütün getirdiklerini toplayıp, yerine bir iki parça kömür bırakarak, oradan
ayrıldı.
Veee
işte sabah olmuştu.
Büyük
bir heyecenla, erkenden uyandı. Pembeyi de uyandırdı ve çok sessiz olması için
uyardı. Parmak uclarına basarak dolaştılar evlerinde ve tül perde arkasından
gözlem yapmaya devam ettiler. Gak geldi. Dolandı, bakındı gitti. O gün hiçbirşey
olmadı.
Ertesi
gün de, birşey olmadı.
Gak, meşguldü. Pek az dolaştı bahçelerinde.
Üçüncü
gün, kıyamet koptu. Özenle sakladıklarının yerinde kömür parçalarını bulmuş olan
karga, çığlık çığlığa bağırıyor, gaklıyor, kedilere, tavuklara sataşıyor, gagalıyor
huzursuz ediyordu. Bahçede savaş vardı. Kemal abi ve karısı gülerek izlediler
bu hareketliliği.
Bir
süre sonra, bahçeye sessizllik hakim oldu. Belli ki Gak çok üzülmüş ve
yorulmuştu. Badem ağacının en tepesine konmuş. Öylece sessizce oturmuştu.
Kemal
abi, büyük bir zevkle “Pembe hade yap gahveleri da asmanın altına getir orada
içelim” dedi. Şapkasını alıp çıktı bahçeye oturdu. Bir iki dakika içinde eşi de
kahve, su ve bir iki dilim hellimli koyduğu tepsi ile geldi. Zevkle oturup
kahvelerini yudumlayacak huzur bulacak zafer elde ettikleri savaşı
kutlayacaklardı ki Kemal abi eline aldığı fincana düşen kömür parçasıyla
irkildi. İş bununla da bitmedi. Karga bir iki parça kömürü daha getirip
kafalarına bırakıp gaklayarak asmanın talvarına kondu. Onu bir türlü
kovamadılar. Onlar gitmesi için birşeyler attıkça o da gakladı bağırdı
çağırdı.
O günden sonra Gak istediğinde geldi istemediğinde gitti. İki yıldır birlikte yaşıyorlar. Her ne kadar bahçeden meyve dışında birşey çalamıyorsa da önceden çalmış oldukları da ortaya çıkarılamadı.
Alıştılar artık.
Zamanla, sadece Kemal abi
ve Gak’ın bildiği bir sebepten ötürü
mahalledeki birçok ev bahçesine
güvenlik kamerası taktırdı.
Okurken çok keyif aldım çok da güldüm.bahsi geçen kişileri de iyi tanıdığım için karga ile yapıtıkları mücadelenin fazlası var eksiği yoktur.Çok güzel bir hikaye oldu eline ve yüreğine sağlık.Tebrik ederim.
YanıtlaSilSevgili mutfak iscisi hem muthis bir yemek ustasi hem de cok tatli bir oyku yazarisiniz. Hikayenize bayildim. Hele karakterlerden biri Kemal olunca pek sevindim cunku benim gercek kahramanim da Kemal. Lutfen sık sık yazin. Boylece zaman zaman bunaldigim mutfagim daha zevkli hale gelecektir. Tarifleriniz kadar kaleminiz de cok guzel. Ben hep sizinle olacagim. Sevgiler.
YanıtlaSilYorumunuzla, ne çok sevindirdiniz beni, bilemezsiniz. Çok teşekkür ederim. Size gerçek kahramanınızla sıcacık yuvanızda sağlıklı mutlu uzun ömürler dilerim. Sevdikleriniz yanınızda, sevgi yoldaşınız olsun.
YanıtlaSilÇok güzel bir hikaye yazmışsınız öncelikle sizi tebrik ederim.
YanıtlaSilBahsi geçen gak ı çok merak ettim doğrusu ama iyi bir yere tünediğide kesin. Daha uzun yıllar orda yaşar eminim.
Hikayenizdeki kişiler de çok candan ve samimi geldi hayvan sevgisi böyle birşey işte ona zarar verilmemiş ve onla yaşamaya alışılmış tekrardan tebrikler.
İnsanın gözünü açtığında yada yataktayken etrafından hayvan seslerinin gelmesi ,bahçesinin oluşu,kedinin ,böceğin ,ağaçların güzelliğine şahit oluşu ,toprağa basmasının ne büyük bir zenginlik olduğunu herkes farkedemez bilemez siz de çok zengin bir insansınız ve ayni zamanda çok mütavazisiniz.
Teşekkür ederim böyle bir hikaye ile anlattıklarınıza.
Bunları duymak ne güzel. Çok teşekkür ederim. Sevgiler.
YanıtlaSil