18 Mart 2024 Pazartesi

YOL

 

Araba yolda yağ gibi akıp gidiyor. Açık camdan içeriye giren orman ve deniz kokusu sarhoş ediyor. Güzel, tatlı bir sabah güneşi, gözlerimi rahatsızlık vermeden, tatlı tatlı kamaştırıyor. 

Varacak bir yer yok.

Buluşacak bir kişi, bir beklentim, haylini kurduğum bir ortam yok.

Öylesine, huzurla, mutlu ve boş, gidiyorum.

Arabada müzik istemem genelde, Bu gün de yok. 

Dışarıdaki sesler, rüzgar arabanın çıkardığı mutlu mırıltı içimdeki sesleri daha rahat dinleyebiliyorum bu şekilde.

Gençlik yıllarımda dışarıyı dinlemek zorundaydım hep. Herhangi bir tehlike geldiğinde hazır olmalı karşılık verebilecek pozisyonu almalıydım.

Çocukken de öyleydi. Giyinik ve bazen de ayakkabılarımla yatardım. Her an kaçabilmeye hazır olmalıydım.

Belki de biraz bu yüzden

Korkudan ve belki de birçok akranımda var olan, savaş korkusundan  yani.

Yani kontrolü kaybetmemek için aslında.

Ama,

“Kaçırmamak gerek denizin ağaçların hışırtısını.” Bu da bahanem olur bazen. Yanımda birisi varsa veya kendi kendimi avutmak istediğimde. 

Kalbimin piyano çalışına, arabamın direksiyonu ile eşlik ederek gidiyorum.

İstediğim sadece gitmek aslında yada gidiyor olmak.

Ne güzel. Bitmesin bu yol.

“Kendinden kaçamazsın” demiş şair.  Aslında ben kendimden kaçmak istemiyorum. Mutluyum kendimle. İyiyim. İçimdeki sesler sorular takıntılar gelmesin  istiyorum. Bazen yetişemiyorlar bana ama çoğunlukla benimle beraberler.

Şimdi yok. Yani şu an.

Sadece ben, yol, kaçmak. Hah. Hep istediğim gibi. 

Boşluk. 

Ferahlık.

Kızımın dediği gibi hayatın tadını çıkarmak gerek kendinin de yapamadığı bir şeyi nasıl da güzel söylüyordu. “Çok büyük bir şans” demişti. “Hayatta olmak yaşıyor olmak çok büyük bir şans anne takılma hiçbir şeye yaşa. Mutlu ol” demişti bir gün. Güzelim benim. Kendi de yaşamın hep zor yanlarını seçerek yürüdüğü yolunda, sanki çok tadına varabiliyor da, bana nasihat veriyor.

Yolda trafik oluştu. Neden acaba?

“Bir traktör çıkmış. Sallana sallana giderken, arkadan gelen bir acemi, onu geçememiş. Arkasındaki de acemiyi geçememiş. Arabalar birikmiş herhalde her zamanki gibi” dedim. Gülümsedim. Acelem yok ki.

Yavaş yavaş ilerliyoruz. Öteki arabalarla önlü ardlı. 

Kaza olmuş. 

Ambulans ve polisler var. O o kazada ölüm de var galiba. N'olur olmasın.

Savaştan korkarak büyüyen nesil, kazalara sebep olan, bu kazalara çoğunu kurban verdiği, bir nesil yetiştirdi.

Hemen, her gün bir kaza haberi. Çok sıkıldım böyle acılardan.

Yavaş yavaş ve sıra ile geçiyoruz kaza noktasından. Karşıdan gelen araba ile çarpışmış.

Açık araba camından beline kadar çıkmış.

Saçları açılmış saçılmış.

Hafif esen rüzgar kanla sıvanmayan saç tellerini dalgalandırıyor.

Öldü çoktan.

Ama çeke çeke çıkaracaklar. 

Hastahanede doktor “öldü” dedikten sonra morga kapatılacak. Bir sürü tatsız şey. 

Halbuki öldüğü yere gömün zavallıyı.

Kazaya sebep olan genç adam gözlerini kapatmış ağlıyor. Niye kapatıyorsun? Aç. Bak. Ama sadece bakma, gör de. 

Yaşlı bir kadının çığlıkları inletiyor her yanı.

“Kalk gızım kalk gidesin  evineee”

Kadın çığlık çığlığa.

Onun da saçları dağılmış, üstü başı kan içinde. Gözlerinden akan yaşlarla ıslanmış yüzü. Yeşil bluzundaki ıslaklık ne çok ağladığının tanığı.

Gidemedim.

Arabayı kenara bir yerlere çektim. Arabanın içinde bekledim biraz, belki kadının ağlaması diner. Yavaşlar veya durur diye boşuna bekledim.

Sonunda ayaklarım ellerim titreyerek indim arabadan.

Kadıncağız dövünüyor ağlıyor saçlarını yoluyor.

“Ben sana gelme demediim ? Niye geldiin. Kalsaydın böyle olmazdıı” Ağlamsı, feryadı, çresiz çığlıkları devam. 

"Hiçbir suçu yokken ölen biri, her şeyin sorumlusu oluvermişti yine. Ben de sadece kendimi sanırdım. Başkaları da varmış.

Kimse yanına gelmemiş. Bağıra çağıra ağlayan, saçını başını yolan kadını teselli etmeye kimse çalışmıyor. Kalabalık var ama kimi resim çekiyor kimi boş gözlerle bakıyor. Kaza ile ilgili yorumlar uçuşuyor. Noktasız cümleler halinde. Ama kadıncağız yalnız.

Evladının Ölüsüne ağlayan dünyanın sayısız ‘en’ şansızlarından biri.

Yavaşça yürüdüm istesem hemen yanlarına giderdim. Polisler beni durdurmaya çalışmadı. O kadar yoğundular ki telsiz ellerinde sağa sola raporlar veriyor bazı ölçümler yapıp notlar yazıyorlardı. Beni görmemiş olmalılar.

Hiç acele etmeden yanaştım. Ellerimi ayaklarımı hissetmiyorum üzüntüden. Kaza yapan araba benimkiyle aynı model. Plakası seçilmiyor.

Çığlık çığlığa ağlayan kadına iyice yanaştım. Arkasından ona sarılmak acısını, boşuna dindirmeye çalışmak istiyordum. Biraz su ile yaşlı saçlarını ıslatmak, yüzüne biraz su serpmek, ellerini tutmak istiyordum. 

Çok acıydı, çok.

Zavallıya yanaştım. Omuzuna dokundum. Dönüp bakmadı. Belki de hissetmedi beni, acısından.

Diz çöküşü,  yüzünü  toprakla yıkayışı. Hiç görmemiştim böylesini. Birebir hissediyorum kadını. Nasıl bir şey bu?

Yavaşça, eğildim, kadının yüzüne baktım.

Acı. 

Yeşil gözleri öyle büyük bir acıyla bir şimşek gibi girdi gözlerimden yüreğime, beynime, tarifi yok. Tarifi yok çünkü ağlayan kadın annemdi. Dokuz sene önce ölen, annem.

"Anne.  Anneee" diye seslendim. Sarılmaya çalıştım. "Git" dedi. "Uzak dur.  Geri git. Sana gelme dedim gelmeee. Dinlemedin. Hiç bir zaman dinlemediğin gibi gene dinlemedin…"

 

Akile Emirzade

07/10/2020

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2 yorum:

  1. Akile Emirzade toplumun kanayan yarasına dokunmuşsunuz tüm gerçekliğiyle.
    Hepimizin korktuğu trafik canavarına yenilmenin gerçeğini vurmuşsunuz kendi suratınıza ve sizi sevenlerin suratına .çok etkili olmuş anlayan için.
    Yaşanmasın böyle acılar ağlamasın analar.
    Kaleminize yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil

Katkınız için teşekkür ederim.