Araba yolda yağ gibi akıp gidiyor. Açık camdan içeriye giren orman ve deniz kokusu sarhoş ediyor. Güzel, tatlı bir sabah güneşi, gözlerimi rahatsızlık vermeden, tatlı tatlı kamaştırıyor.
Varacak bir yer yok.
Buluşacak bir kişi, bir beklentim, haylini kurduğum bir ortam yok.
Öylesine, huzurla, mutlu ve boş, gidiyorum.
Arabada müzik istemem genelde, Bu gün de yok.
Dışarıdaki sesler, rüzgar arabanın çıkardığı
mutlu mırıltı içimdeki sesleri daha rahat dinleyebiliyorum bu şekilde.
Gençlik
yıllarımda dışarıyı dinlemek zorundaydım hep. Herhangi bir tehlike geldiğinde
hazır olmalı karşılık verebilecek pozisyonu almalıydım.
Çocukken de
öyleydi. Giyinik ve bazen de ayakkabılarımla yatardım. Her an kaçabilmeye hazır
olmalıydım.
Belki de biraz
bu yüzden
Korkudan ve belki de birçok akranımda var olan, savaş korkusundan yani.
Yani kontrolü
kaybetmemek için aslında.
Ama,
“Kaçırmamak
gerek denizin ağaçların hışırtısını.” Bu da bahanem olur bazen. Yanımda birisi
varsa veya kendi kendimi avutmak istediğimde.
Kalbimin piyano
çalışına, arabamın direksiyonu ile eşlik ederek gidiyorum.
İstediğim
sadece gitmek aslında yada gidiyor olmak.
Ne güzel. Bitmesin bu yol.
“Kendinden
kaçamazsın” demiş şair. Aslında ben
kendimden kaçmak istemiyorum. Mutluyum kendimle. İyiyim. İçimdeki sesler
sorular takıntılar gelmesin istiyorum.
Bazen yetişemiyorlar bana ama çoğunlukla benimle beraberler.
Şimdi yok.
Yani şu an.
Sadece ben, yol, kaçmak. Hah. Hep istediğim gibi.
Boşluk.
Ferahlık.
Kızımın dediği
gibi hayatın tadını çıkarmak gerek kendinin de yapamadığı bir şeyi nasıl da
güzel söylüyordu. “Çok büyük bir şans” demişti. “Hayatta olmak yaşıyor olmak
çok büyük bir şans anne takılma hiçbir şeye yaşa. Mutlu ol” demişti bir gün.
Güzelim benim. Kendi de yaşamın hep zor yanlarını seçerek yürüdüğü yolunda, sanki
çok tadına varabiliyor da, bana nasihat veriyor.
Yolda trafik
oluştu. Neden acaba?
“Bir traktör
çıkmış. Sallana sallana giderken, arkadan gelen bir acemi, onu geçememiş. Arkasındaki de acemiyi geçememiş. Arabalar birikmiş herhalde her zamanki gibi”
dedim. Gülümsedim. Acelem yok ki.
Yavaş yavaş ilerliyoruz. Öteki arabalarla önlü ardlı.
Kaza olmuş.
Ambulans ve polisler var.
O o kazada ölüm de var galiba. N'olur olmasın.
Savaştan korkarak büyüyen nesil, kazalara sebep olan, bu kazalara çoğunu kurban verdiği, bir nesil yetiştirdi.
Hemen, her gün bir kaza haberi. Çok sıkıldım böyle acılardan.
Yavaş yavaş ve
sıra ile geçiyoruz kaza noktasından. Karşıdan gelen araba ile çarpışmış.
Açık araba
camından beline kadar çıkmış.
Saçları
açılmış saçılmış.
Hafif esen
rüzgar kanla sıvanmayan saç tellerini dalgalandırıyor.
Öldü çoktan.
Ama çeke çeke çıkaracaklar.
Hastahanede doktor “öldü” dedikten sonra morga kapatılacak. Bir sürü tatsız şey.
Halbuki öldüğü yere gömün zavallıyı.
Kazaya sebep
olan genç adam gözlerini kapatmış ağlıyor. Niye kapatıyorsun? Aç. Bak. Ama
sadece bakma, gör de.
Yaşlı bir
kadının çığlıkları inletiyor her yanı.
“Kalk gızım
kalk gidesin evineee”
Kadın çığlık
çığlığa.
Onun da
saçları dağılmış, üstü başı kan içinde. Gözlerinden akan yaşlarla ıslanmış
yüzü. Yeşil bluzundaki ıslaklık ne çok ağladığının tanığı.
Gidemedim.
Arabayı kenara
bir yerlere çektim. Arabanın içinde bekledim biraz, belki kadının ağlaması
diner. Yavaşlar veya durur diye boşuna bekledim.
Sonunda ayaklarım
ellerim titreyerek indim arabadan.
Kadıncağız
dövünüyor ağlıyor saçlarını yoluyor.
“Ben sana gelme demediim ? Niye geldiin. Kalsaydın böyle olmazdıı” Ağlamsı, feryadı, çresiz çığlıkları devam.
"Hiçbir
suçu yokken ölen biri, her şeyin sorumlusu oluvermişti yine. Ben de sadece kendimi
sanırdım. Başkaları da varmış.
Kimse yanına gelmemiş.
Bağıra çağıra ağlayan, saçını başını yolan kadını teselli etmeye kimse
çalışmıyor. Kalabalık var ama kimi resim çekiyor kimi boş gözlerle bakıyor.
Kaza ile ilgili yorumlar uçuşuyor. Noktasız cümleler halinde. Ama kadıncağız
yalnız.
Evladının
Ölüsüne ağlayan dünyanın sayısız ‘en’ şansızlarından biri.
Yavaşça
yürüdüm istesem hemen yanlarına giderdim. Polisler beni durdurmaya çalışmadı. O
kadar yoğundular ki telsiz ellerinde sağa sola raporlar veriyor bazı ölçümler
yapıp notlar yazıyorlardı. Beni görmemiş olmalılar.
Hiç acele etmeden
yanaştım. Ellerimi ayaklarımı hissetmiyorum üzüntüden. Kaza yapan araba
benimkiyle aynı model. Plakası seçilmiyor.
Çığlık çığlığa ağlayan kadına iyice yanaştım. Arkasından ona sarılmak acısını, boşuna dindirmeye çalışmak istiyordum. Biraz su ile yaşlı saçlarını ıslatmak, yüzüne biraz su serpmek, ellerini tutmak istiyordum.
Çok acıydı, çok.
Zavallıya
yanaştım. Omuzuna dokundum. Dönüp bakmadı. Belki de hissetmedi beni, acısından.
Diz
çöküşü, yüzünü toprakla yıkayışı. Hiç görmemiştim böylesini.
Birebir hissediyorum kadını. Nasıl bir şey bu?
Yavaşça, eğildim, kadının yüzüne baktım.
Acı.
Yeşil gözleri öyle büyük bir acıyla bir
şimşek gibi girdi gözlerimden yüreğime, beynime, tarifi yok. Tarifi yok çünkü
ağlayan kadın annemdi. Dokuz sene önce ölen, annem.
"Anne. Anneee" diye
seslendim. Sarılmaya çalıştım. "Git" dedi. "Uzak dur. Geri git. Sana gelme dedim gelmeee.
Dinlemedin. Hiç bir zaman dinlemediğin gibi gene dinlemedin…"
Akile Emirzade
07/10/2020
Akile Emirzade toplumun kanayan yarasına dokunmuşsunuz tüm gerçekliğiyle.
YanıtlaSilHepimizin korktuğu trafik canavarına yenilmenin gerçeğini vurmuşsunuz kendi suratınıza ve sizi sevenlerin suratına .çok etkili olmuş anlayan için.
Yaşanmasın böyle acılar ağlamasın analar.
Kaleminize yüreğinize sağlık.
Teşekkür ederim
Sil