"Benim böyle bir hobim yok" diye düşündü. Elindeki örgüsüne kendini kaptırmış olan arkadaşına bakarak. "Becerim de yok aslında" diye kendi kendine konuşmaya devam etti. "Bazı insanların el becerisi ne kadar gelişmiş? Örgü, dantel, dikiş yapar. Bundan da, zevk alır. Yaparken dinlenir. Ben hiç başaramadım bu tip işleri"
Arkadaşlarına özenip eline ne zaman bir ip, tığ, ya da şiş alsa, kafasında mükemmel bir tasarım yaparak işe girişirdi. İş, zaman alıp da, uzadıkça, hızlandırmak için, elinden geleni ardına koymaz, hemen sonuca ulaşmak için, bütün kısa yolları, kestirmeleri, denerdi. İstediği gibi bir sonuç elde edemediğinde de -ki bu hiç de şaşırtıcı değil- canı sıkılır, morali bozulurdu.
"Bu işler kestirme yollarla asla olmaz" der ama, sonraki bir zamanda, yeniden aynı hatayı tekrarlardı.
"Daldın gene derinlere" dedi arkadaşı gülerek.
"Ne bileyim. Nasıl bir sabırla işlersiniz örersiniz bunları? Tente olsun, Nakış olsun. Lefgara İşi yapardı annem da. Nasıl bir sabrınız var? Diye düşünürüm"
"Nakışı yapmaktan zevk alırım. Ömekten, dikmekten ve işlemekden yani. Dinlenirim bunu yaparkan a canım"
"Düşüncelerim dağılır hafiflerim böyle işlerla. Ne bahalılık, ne işsizlik, ne da gelecek gorkusu galmaz. Her gün elektriğe, benzine, süte, ekmeğe zam. Paramız eririr. Döviz aldı başını gider hangisini deyim? Bir kaçamak işte. Bence sen da yap. Sonuçta illa ki mükemmel bir iş çıkmasa da uğraşmaktan zevk alacan. Rahatlaycan. Düşünmeycen olumsuz memleket haberlerini" dedi gülümsedi arkadaşı.
Elindeki işe bakmadan edinmiş olduğu tecrübenin verdiği gururla örgüsüne devam ediyordu. Bir yandan konuşurken öte yandan da arkadaşına nasihatlerde bulunuyordu. "Bak bu örnek yenidir. Adını "Zamsız Hayat" koydum hah hah haa"
"Her iş sabır gerektirir. İlla ki beş dakikada bitirmek gerekmez. Ne çok uğraşırsan o gadar mutlu olacan yani uğraşmakdan zevk alacan" dedi. Sonra, kuşku ile arkadaşını süzdü. "E sen biraz sabırsız birisin" dedi. Noktayı koymuştu. Söylediklerinin arkadaşı üzerinde hiç bir etkisi olmayacağını bildiğini gizlemedi.
"Ben o tığı alıp da zencir çekeceğime evi baştan sona temizlerim. Yapamam. İş uzadıkça canım sıkılır. Hem hade oyalama beni. Verecen gurabiyenin tarifini? Yoksa gideyim."
"Dur be deli da, akşamdan yazdım sana, tarifi" dedi. Düzgün bir kağıt parçasını arkadaşına uzattı.
Tarifi alıp eve dönerken düşündü: "Birşey üretirken üretimin her aşamasından zevk almak! Ne güzel. Ben da, bunu, öğrenebilir miyim acaba? Bilemedim..."
'Sabırsız', son derece titiz bir ev hanımı ve bahçesinde çeşit çeşit çiçek yetiştiren bir doğa sevdalısıydı.
Eşi ile birlikte, yeni tohumlar, değişik fidanlar eker, bahçelerindeki narenciye, elma, armut, kayısı ve dut ağaçlarına gözleri gibi bakarlardı.
Ürettikleri meyveleri, çiçek fidanlarını, arkadaşları ile paylaşarak yaymayı kendilerine görev bilmişlerdi. Kıbrıs'ta bu yetişir mi? İklime uyum sağlayabilir mi? diye değişik türleri dener, tükenmeye yüz tutmuş bazı bitki ve çiçek türlerini de bahçelerinde artırıp yeniden kazanma mücadelesi veriyorlardı.
Sabırsız güne güneşle beraber başlar. Erkenden uyanır eşini işe, çocuklarını okula gönderip evinin temizliğini, yemeğini, yoluna koyar koymaz kendini bahçeye atar. Ot söker, sular, ağaç budar, bütün gün uğraşır. O kadar meşguldür ki, bir örgüyü eline alıp da birkaç saat oturuyor olmak ona işkence gibi gelir.
"Ben böyle iyiyim" dedi. Gülümsedi.
"Amaaan onlar gibi da olamam. Oturacan Losarga gibi. İncecik ipi dolaycan zencir çekecen örnek çıkaracan örecen da örecen. Neresi dinlendirici bunun? Yoook uğraşamam. Bahcede bile, tohuma bakarken ağaç oluşunu, dalındaki meyveleri, görürüm. Dadını da ağzımda hissederim hah hah haa"
Güzel hayalleri vardı. Kıbrıs'ın yeniden yem yeşil ağaçlarla dolmasını, yangınlarda bitip tükenen doğanın canlandırılmasını, beton yığınlarının azaltılmasını, denizlerin temizlenip yeniden halkın kullanabileceği hale getirilmesini hayal ederdi.
Bütün ovalar ve dağlar için yapamadığını, kendi bahçesinde yapmaya çalışıyordu aslında. Devletin, doğanın önemini anlayıp da adım atmasını beklemeye sabrı olmadığı gibi buna inancını da kaybetmişti.
Bazı günler komşularını "doğa yürüyüşüne çıkalım a dostlar" diye coşturup bunu "çöp toplama ya da ağaç dikme eylemi"ne dönüştürdüğü çok olurdu.
Kafasında düşünceler gözünde arkadaşının incecik iple ördüğü nakışlar kendi kendine sayısız düşüncelerle yirmi dakikalık yolu nasıl aşıp da eve vardığını anlamadı.
Arkadaşından aldığı 'İçi Dolu' kurabiye tarifine göz gezdirdi. Ailesinin çok beğendiği çoğunlukla pastahaneden satın aldıkları bu tarifi evde denemek istiyordu. Gözünün önünde kızarmış mis kokulu kurabiyeler canlandı. Kokularını duyar gibi oldu. Elindeki tarife göre hazırlıklara başladı.
Efendim, kurabiye hamuru hazırlanacak. Sonra dinlendirilecek. Hamur dinlendikten sonra özenle dövülmüş badem, şeker ve tarçın karışımı, kurabiye hamurlarına yerleştirilip, kapatılacak ve pişirilecek. Tarif detaylı, adım adım ve eksiksizdi.
Bütün malzemeyi özenle hazırladı.
Bademleri havanda dövdü. "Robottan çekme" diye not düşmüştü arkadaşı. "Bademler iri kalsın, dişe gelsin"
Arkadaşı yanındaymış gibi "Tamam" dedi
Kurabiye hamurunu hazırladı dinlendirdi. Uzun uzun uğraştı. Yoruldu.
Bir kahve yapıp oturdu biraz. Kahvesini içerken de Tepsi tepsi İçi Dolu kurabiyelerin fırında kızarışını, üzerine pudra şeker serpmeyi, eşinin ve çocuklarının yaptığı kurabiyeleri yerken duyacakları mutluluğu, hayreti, zevki, gözlerinde canlandırarak heyecanlandı. Mutlulukla ve olabildiğince çabuk, ağzı kahvenin sıcağı ile yana yana kahvesini bitirip, işe girişti.
Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, içlerine bademli harçtan doldurup şekillendirerek tepsiye dizmeye başladı. Bu kurabiyelerle herkesi şaşırtacaktı. Yan evdeki komşusu bu kurabiyenin tarifini sır gibi saklar kimselere vermezdi. Sorduklarında da "E ben göz gararı yaparım" diyerek konuyu kapatırdı.
Meyvesinden çiçeğine her ürettiğini paylaşan 'Sabırsız', bu duruma çok sinirleniyor komşusunun, anlamsız bir gururla, soranlara verdiği bu cevap karşısında deliye dönüyordu.
"Tarifi paylaşmamak da ne demek yahu. Hade yapıp satsan, anlarım da, nedir bu saçmalık? Ver da yapalım biz da" ısrarları cevapsız kalmıştı.
"İnat değil mi? Eh ben da bulup yapmazsam adımı Lillikku çağırsınlar" diye de kendi kendine yemin etmişti.
O gün, bu gündü işte.
"İntikam zamanı heh heee" diye daha da bir hızlandı.
Birinci tepsiyi özenle doldurup fırına saldı.
İkinci tepsiye kurabiyeleri dizmeye başladı.
Bir hamura bir saate baktı. İkinci tepsiyi de doldurdu.
"Zaman alıcı ve uğraştırıcı bu iş" dedi. Uzadıkça canı sıkıldı.
Aklı, sulaması gereken çiçeklerine, yeni ektiği 'Cümbez' fidanına gitti.
"Zormuş. Çok da zaman alır bu iş yahu" dedi.
Hava sıcak.
Kurabiyelerin piştiği fırın sıcak.
Hamur ise bitmek bilmezdi. Sanki, her kopardığı parça ile azalmıyor, büyüyor, kabarıyor, artıyordu mübarek.
"Offf" dedi. "Püfff" dedi.
Bir hamura, bir bademlere, bir de fırına baktı. Baktı...
Bademleri hamura karıştırıp bir güzel yoğururken buldu kendini.
"İçi Doluymuş... Malzeme içinde değil de her yanında olsa ne olur yani?"
İç malzeme ile hamuru, o kadar hızlı, karıştırıp, yoğurdu ki, kendisi bile şaşırdı.
Yine aynı hızla ceviz büyüklüğünde parçaları koparıp yuvarlayıp tepsilere dizdi. Bütün malzeme pişmeye hazırdı işte. "Bitti, gitti. Ohh" dedi.
Kurabiyeler piştikten sonra üzerine tarçın ve pudra şekeri serpti. İş bitmişti. "Bence böyle daha güzel oldular" diyerek mutfağını toparladı. Akşam yemeğini hazırladı. Bahçeye çıkıp, toprağına, suyuna, fidanlarına, çiçeklerine kavuştu. Akşama kadar hiç oturmadan uğraşıp durdu.
Akşam olunca aile toplandı. Eşi işten, çocuklar okuldan geldi. Mutlulukla sohbet ede ede yemeklerini yediler. Yemek sonrası eşine ve çocuklarına birer bardak 'Sumada' eşliğinde kurabiye ikram etti.
Oğlu, bir tane yedikten sonra içeceğinin yanında, tabağına iki tane daha yerleştirip, ders çalışmak üzere odasına çekildi. Beğenmiş olduğu belliydi.
Kızı babasına anlatacaklarını bitirmemişti. Bir yandan heyecanla okuldaki olan biteni anlatırken bir yandan da elindeki kurabiyeye bakıyordu "Anne bu nedir?"
Anne cevap vermeden gülümsedi.
Eşi eline bir kurabiye alıp evirdi çevirdi bir ısırık aldı. Beğendi.
"Değişik ve güzel bir lezzet" dedi. "Gerçekten adı nedir? Kıbrıs'a özgü bir tarif midir? Yeniden yapmanı isteyceğimiz zaman, ne deyceyik bu kurabiyeye?"
Sabırsız, birkaç saniye içinde cevabı düşündü.
"Dışı Dolu, diyeceksiniz. Tabi da Kıbrıs'a özgüdür. Hem da bizim eve" diyecekti ki, aniden, kendi kendine verdiği söz aklına geldi. İstemeden de olsa, kendine yakıştırdığı ismi, kurabiyesine verdi.
"Lillikku Kurabiye diyeceksiniz"
Akile Emirzade
10/06/2022
Sevgili Mutfak İşçisi oncelikle buram buram Kıbrıs kokan bu öykü için çok teşekkür ederiz. Merak ettim Sabırsız Hanımın yaptığı dışı dolu Lillikku kurabiyesini siz de denediniz mi?
YanıtlaSilSabırsız Hanımın Lillikku kurabiyesini denedim. Tarifini en kısa zamanda yayınlayacağım.
SilLillikku hanım harikalar yaratıyormuş zatenn tente işinde de istese başarılı olurmuş bu hırsla. Çok güzel bir hikaye olmuş eminim kurabiyeler de öyledir kısa zamanda deneyeceğim. Elinize kaleminize sağlık
YanıtlaSilGüzel yorumunuz için çok teşekkür ederim. Gurur duydum. Sağlıkla kalın.
SilHarika bir hikaye ve mis gibi bir kurabiye ve de dışı dolu oluşu beni güldürttü.
YanıtlaSilDeğerli hikaye ustası olarak size hitap ediyorum. Dışı dolunun tarifi de hikayede verilmiş zaten👍
Hikayemi beğenmeniz beni çok onurlandırdı. Teşekkürler. Kurabiyelere gelince; hem pratik hem de lezzetli. Denemeye gerçekten değer. Sağlıkla kalın.
Sil