Takip ettiğim bir video-blog'daki Güney Kore'li ev hanımı bazı düşüncelerin içime dert olmasına sebep oldu.
Neden? Derseniz, şöyle anlatayım:
Güney Kore'de güzel aydınlık bir ev. Dışarıda hava buz gibi. Yağmur ve fırtına var ama evdeki genç kadın incecik kıyafetlerle dolanıyor. 3-4 yaşlarındaki kız çocuğu çıplak ayakla yere uzanmış resim çiziyor. Huzurlu bir müzik evi doldururken tatlı konuşmalar şakalaşmalar duyuluyor.
Ev hanımı genç bayan, geri dönüşüme önem vermekten bahsediyor. Doğayı yok etmenin bize vereceği zararlardan falan. Devlet, atıkları ayrıştırarak topluyor.
Kendi kabınızı götürdüğünüzde, istediğiniz ürünü, istediğiniz gramajda, bu kaplara koyarak, satışını yapan marketler var mesela. Yani siz kavanozunuzu götürüyorsunuz 500 g pirinç, 800 g nohut koydurup satın alabiliyorsunuz. Depozito, paketleme ücreti de, ne alacağınız ürünün fiyatına, ne de doğaya, yük olmuyor böylece.
Belli bir miktarda boş süt kutusu götürdüğünüzde, size tuvalet kağıdı hediye eden, toplama noktaları var. Amaç Çöp toplamayı teşvik.
Bu arada evin ufaklığı her sabah servis ile kapıdan alınıp okula götürülüyor. Anne rahat. Çocuğu kapıdan çıktığı an devlet güvencesinde çünkü. Toplu taşımacılık zaten son derece geliştirilmiş bir imkan. Bütçeye de doğaya da bir katkı olarak geliştirilmiş.
Arada malum pandemi koşullarında da olsa gezmeye, sokağa parka veya yürüyüşe çıkılıyor. Her yer ter temiz. Şaşıp kaldım. Yerde bir tek maske, kağıt veya tükürük yok.
Çocuk yere düşürdüğü oyuncağını rahatlıkla alıp oynamaya devam ediyor.
Temizlemeleri gerekmeden, yere oturuyorlar mesela.
Endişesiz. Rahat rahat yürüyüşlerini yapıp evlerine dönüyorlar.
Kalın giysilerinden, paltolarından kurtuluyorlar. Ufaklık yine çıplak ayakla dolaşmaya başlarken, annesi de incecik kıyafetlerle akşam yemeğini hazırlamaya başlıyor.
Gözünüzde canlandı mı? Bilmem. Özetle aydınlık, kocaman pencereler, sıcak bir yuva, tatlı bir müzik.
Neden yaralı bir hayvan gibi acı duyuyorum, böyle güzelliklere tanık olunca?
Neden?
Bizim evlerimizde, kışın, yalın ayak ya da kazaksız gezemezsiniz.
Evlerimiz rutubetli ve çoğunlukla soğuktur. Karanlıktır.
Hele şimdiki elektrik, tüp gaz, zamlarından sonra. Işık açmak, bile korku veriyor.
Eşinin işte, çocuğunun okulda olduğu saatlerde evde yalnız kalan annelerimiz, sırtında hırkası, ayağında birkaç çift çorabı ile evin işlerini halletmeye çalışır. Bu sırada mümkün olan en geç saatte kadar sobayı, ışığı açmama mücadelesi verir.
Sınırlı olan bütçesi ile o günün yemeğini çıkarması gerekmektedir ki bu ayrı bir cambazlık gerektirir. Oradan, buradan, evde ne varsa, bulur buluşturur yemeğini yapar ailesinin karnını doyurmaya çalışır.
Çocuklarımızı kapıdan servis almaz.
Köylerde yaşayan çocuklar, penceresiz, bakımsız, hiçbir camı açılmayan, egzoz dumanını saça saça giden, otobüslere doluşarak, okula gelirler. Yakın civardaki herkes, trafiği, havayı kirlettiğini hesaba katmaksızın, kendi arabası ile, çocuğunu okula götürmek zorundadır.
Göstermelik plastik şişe kapak toplama kampanyalarının sonuçları ortada. Bir türlü kaldırılmamış olan tıka basa pet şişe dolu konteynerler, daha düne kadar, öylece dalga geçer gibi duruyordu sağda solda. Hem zaten toplayıp da ne yapacaklar topluca denize veya dağa mı atacaklar? Geri dönüşüm yapılabilecek mi? Nerede ve nasıl olacaktı bu? Kim sordu? Kim yanıtladı?
Yani "Geri dönüşüm" sadece anlamlı bir olgudur.
Bu konuda çaba göstermek devlete, hükümete yabancıdır ve en küçük bir adım atılmaz.
Bizim de, evde canımızın sıkıldığı zamanlar oluyor değil mi? Çıkıp yürüyenler anlatsın. Yere atılmış bir çöp görmeden, ne uzunlukta yürüyebiliyorsunuz?
Güzel havalarda pikniğe çıkanlar, çöpsüz bir yer bulup da, yerleşene kadar, kaç dakika harcıyor?
Yanmış kül olmuş, asırlık zeytin ağaçlarımızın, cansız gövdelerine veya bakımsızlıktan yok olmaya mahkum olan bin bir çeşit hastalıktan, böcekten, cansız kalan, çam ağaçlarına bakıp da, kaç kişi neşe dolarak evine dönebiliyor?
Yazın gönül rahatlığı ile denize girebiliyor mu Akdeniz'in ortasındaki bu adada yaşayan insanlarımız?
Ve turist çağırıyoruz. "Gelsinler burada sağlık bulsunlar!" Ya biz? Bulabiliyor muyuz bu sağlık denen şeyi? Denize girerek, temiz orman kokusunu içimize çekerek, huzur bulabiliyor muyuz ki?
Cehalet her geçen gün bitirirken, bir asalak gibi kemirirken doğayı ve insanlığın geleceğini doğanın korunması için kendi üzerine düşeni yapmaktan aciz, ekonomik sorunlardan belini doğrultamayan bir halk olduk. Yazık!
Belki de bu yüzdendir içimdeki acı.
Videodaki ev hanımı, bana, bunları düşündürdüğünü bilse, gözlerindeki yaşı da, videosunun bir sahnesine eklerdi. Eminim.
Akile Emirzade
5 Mart, 2022
Kac kişi senin gibi hassasiyetle düşünür doğayı ve sonraki kuşaklara kalacak dünyayı, bilmem. Bu cehalet ve menfaatler uğruna talan edilen tabiatın elimizden çektikleri sona erer mi acaba? Sana katılıyorum; videodaki kadın bilseydi sana hissettirdiklerini mutlaka üzülürdü güzel arkadaşım.
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim.
SilNe güzel dile getirmişsiniz tüm bu gerçekleri. Ne güzel anlatmışsınız o geniş camlı sıcak ve mutlu evi. Her bir olaya dokunuşunuzda benim de içim sızladı.hükümet edenlere ne çok görevler düşer de hükümsüz kalırlar.Bizlere de çevremize sahip çıkmak adına büyük görevler düşer fakat arkanıza dönüp baktığınızda pahalılık başını almış gidiyorsa, etraf pis kokuyorsa,ormanlar yanıyorsa,atıklar toplanıp da dönüşüm yapılamıyorsa hükmedenlerin yyapması gerekeneri vatandaş nasıl yapabilsin ama mücadeleye devam. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilYorumunuza, gösterdiğniz ilgi ve desteğe, çok teşekkür ederim.
Sil