Sıcak ve turunç çiçeği kokulu bir Nisan sabahı. Pazar, yani tatil günü. Ne güzel iş yok demeye kalmadan annesinin yapılacaklar listesi başucunda.
Yemek pişirilecek, banyo ovulacak, yerler silinecek diye uzayıp giden, dışardaki işinden çok daha yorucu olan, bir, "evişleri listesi" bekliyordu onu.
"Huzur yok mu bana?" sorusuna gene kendi cevap verdi.
"E yok"
"Anam da haklı. Mevsimlik işçi olduğundan tatili yok. İş oldukça işleycek".
İsteksizce kalktı ve günün ilk işi olarak evin havalanması için bütün pencereleri açtı. Yatakları toparlayıp banyoya geçti. Ovaladı, parlattı, yerleri de sildi. Ne pişirmesi gerekiyordu acaba? Mutfağa geçti. Annesi herzaman bir ön hazırlık yapar, pişirilecek yemeğin ipuçlarını yemek masası üzerine dizdikten sonra işe giderdi.
Geceden ıslatılmış kuru fasulye, yanına da bir bağ kereviz, koymuş. "Bunu yıka, fasulyeyi kerevizli yap" demek istemiş. Pirinç kavanozunu da masanın üzerine koyarak "yanına da pilav pişir" demek istemişti.
"İyi" dedi. "Bugün anam insaflı. Düdüklüye tıkarım fasulye beş dakikada pişer. Pilavı da öyle yemeğine yarım saat kala hallederim. Demlenmesi falan yeterli bir süre olur. Kerevizlerin yıkanması falan uzun iş. Onları da ne yapacağını anlamamış gibi yaparım, olur biter. Şimdi Deyzoş'a gidip da bir gahvecik içeyim"
Deyzoş, mahallenin güleryüzlü, sevimli Firdevse Ablası, annesinin kızkardeşi. Savaştan sonra göçtükleri Piskobu'nun eski güzellerinden.
Deyzoş öyle evişi falan çok takmazdı. Emekli olduktan sonra evinin, hayatının, dostlukların tadını daha çok çıkarmaya çalışan, mutlu bir kadıncağızdı. Hızlıca ortalığı toparlar, gezer, tozar, komşuları ile güle eğlene gününü geçirirdi.
Deyzoş, aşırı kabaran kekleri ile mahallede ünlüydü. Ayrıca, kokusu mahalleye yayılan yer fıstıkları, mis gibi kızaran elma dilimi -ki amacı elma dilimi patates yapmak ya da bu terim moda olduğundan değil acelesinden kalın kalın doğradığı- patatesleri bol yağda kızartırdı.
Bugün menüde kek var... Çiçeksuyu ve vanilya kokusu yayılmaya başlamıştı. Kahve saati yaklaşınca birer ikişer gelirdi komşular. Bugün tatil olduğu için kızkardeşinin kızı da onlara katılacaktı ve kek de esas olarak onun içindi.
Hiç çocuk sahibi olamamış bu iyi yürekli kadıncağız kızkardeşinin çocuklarına her zaman kol kanat germiş, maddi manevi destekleri olmuştu.
"Daha gancelliden gelir kokusu yahu. Gene kek yapdı deyzem." diyerek adımlarını hızlandırdı. "Hiç da vermez sırrını nasıl gabardır bu kekleri. Bir gün gizlice gelip bakacam, izleycem. Ama bugün kaçırdık fırsatı" diyerek koltuğa yayılmış yorgunluk atan teyzesini bir öpücükle selamladı.
"Dökdürdün gene galiba"
"Hi hi hi" gülerek elleri ile dizlerini sıvaladı
"Hani beraber yapacaydık da gösdereceydin bana nasıl yapan da gabarır bu kekler? Gene bekleyemedin beni. Ahh seni Deyzoş"
Birkaç dakika içinde komşular toplandı. Deyzoş'un bir karış kabarmış olan keki ile birlikte kahvelerini içip sohbet ettiler.
Bu kadınlar iki yudumluk kahvelerinde ülke gündeminden tutun da falancanın kızı torpil ile nasıl işe girmiş, kimin oğluna kıyak yapılarak terfi verilmiş, yanlış yapılan yollar nedeniyle kaç trafik kazası olmuş, hangi ihalede kimlere ne kadar para yedirilmiş herşeyi bilirlerdi. Farklı görüşlerdeydiler ama tartışmadan hep bir ağızdan konuşur, fazla oturmadan kalkıp işlerini güçlerini tamamlamak için evlerine dönerlerdi.
Deyzoşun evinde kimse kimsenin kalbini kıramaz, kimse kimseye küsemezdi. Kapısından adım atıldığı an, onun hoşgörüsü ve güzelliği hakim olurdu. Herşey için "Vardır bir sebebi" diyerek keskinleşen cümlelerin noktasını koyardı.
Komşular dağılınca, Emel deyzoşuna sokuldu. "Söyle bakalım nasıl yapdın deyze bu keki?" diye sordu. Eliyle ölçerek, "Aha bak tam bir garış gabardı? Sırrın nedir?" Herzamanki gibi gülücük olarak cevabını aldı oturdu.
İstediği cevabı alamayacağını anlayınca "E bugün ne bişirecen bakalım? Bizim yemekte kuru fausulye var sana da getirecem ona göre yap yapacağını" dedi.
"Tamam ben da pilav yapayım".
"Yok. onu da yapacam"
"E ben da badadezcik gızardayım"
"Çok güzel olur. Zaten abim fasulye sevmez. Gaz yaparmış. O da senin badadezciklerinden yer." diyerek eve döndü.
Yalnız başına kalan Deyzoş kendi kendine güldü, "Sırmış ne sırrı be gızım keki olması gerekenden küçük bir kaba koy ununu da olması gerekenden biraz fazla ekle al sana bir garış gabaran kek".
Eline TV komutasını alıp istediği programı buldu. "Vay anam da ne çekti bu gıccaaz" diyerek dizisini izlemeye başladı.
Dışarda güneşli bir Kıbrıs sabahının mutlu sıcaklığı, küçük bulutların ışık gölge oyunları, devam ederken, kedilerin köpeklerle oynadığı saklambaçın sesleri mahalleye yayılıyordu. Küçük bir serçe yoldaki su birikintisinden suyunu içip telaşlı telaşlı etrafına bakındı. Bugün mahalleye yayılmış güzel kekin, sadece, kokusu ile yetinecekti.
Hikaye güzel ama bu şahane görünüşlü kekin tarifi nerede? Oylece bakakaldım ��
YanıtlaSilhttps://pratikmutfak365.blogspot.com/2017/07/anne-keki.html 'de kekin tarifini bulabiliriniz. Teşekkürler.
SilGüzel günün mis gibi kokusu ,komşuların hoş sohberleri ,hatta pişen kekin görüntüsü ve kokusunu alır gibi oldum. Yüreğinize sağlık. kaleminize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.
İlginize ve desteğinize çok teşekkür ederim.
SilÇok güzel özetledin anıları tekrar şüan gibi o anılar yaşatdın teşegürler
YanıtlaSilNe mutlu bana. Sağol anne.
SilTeyzoşumu,çoçukluğumu ve o kabaran kekinden tatmış kadar oldum.Teyzem ve eniştemin mekanı cennet olsun. Güçlü Kalemine ve yüreğine sağlıklı yengocuğum.seni çok seviyorum
YanıtlaSilBen de seni seviyorum Emel. Büyüklerimiz nur içinde yatsınlar.
Sil