Nurgül mutfak penceresinden, komşu evin, perdeleri sıkı sıkı çekilmiş, penceresine baktı.
-"Uyur heralde daha". diyerek günlük ev işlerine başladı. Çocukların kahvaltısını hazırladı. Eşini işe, oğlunu, okula gönderdi. Üç yaşındaki kızı ile baş başa kaldı.
Arada, komşu evin, penceresine bir kez daha baktı. Perdeler aralanmamış, pencere açılmamıştı.
Kızın önüne oyuncaklarını yığıp, çamaşırları astı. Geceden ıslattığı kuru fasulyeyi pişirdi; yerleri sildi. Yine baktı pencere hala daha kapalıydı. Komşusu Hatice Abla, yalnız yaşayan, 80'i devirdikten sonra yılları saymayı bırakan sevimli mi sevimli bir dosttu. Her sabah işleri yoluna koyduktan sonra, birlikte kahve içip sohbet ederler; birbirlerine arkadaş, sırdaş olurlardı. Hele de Nurgül işsiz kaldıktan sonra, en büyük moral vereni, bu kadıncağız olmuştu.
-"Üzülme be gızım bak gocan devlet memurudur. İşi güvenli. İyi da para alır. Sen evinin işini yap çocuklarını yetiştir. Birinin obirinin yanında çalışarak aldığın para nedir ki? Ne emekliliğinde rahat eden ne da mısmıl bir gazancın olur. Aldığını da kreşe, bakıcıya verin. Sen bakma "her kadın çalışmalı, kendi parasını kazanmalı" deyenlere. Onlar hem işte, hem evde, ezilmenin ne demek olduğunu bilmeyen erkeklerdir. Erkeklerdir derim, çünkü ev işinin ne olduğunu bilmezler. "Evde oturur bir iş yapmaz" derler. Evdeki işler yeterince yorucu değil? Yoksa onlar iş değil?" diyerek teselli olmuştu Nurgüle.
Nurgül, ütü yaparken, bir yandan kızına masal anlatmaya başlamıştı. Günlük rutiniydi bu. Minik kız ne kadarını anladığı belli olmadan, zevkle annesini dinler, gözlerini aça aça, annesinin yaptığı hareketleri, abartılı mimikleri izlerdi. Her ikisi de zevkli dakikalar geçirirken, ütülenecek kırışıklar hızla bitirilirdi.
Koltuğundan zorlanarak kalktı Hatice, mutfağa yürüdü. Otururken kalkmak zor gelmeye başlamıştı. Beline, dizlerine, kalçasına, daha önceleri hiç tanımadığı ağrılar gelir, kalktıktan sonraki ilk adımları zorlanarak atardı. Ama bir kez de kalktı mı, oturmak bilmez, evin işini, yemeğini, çamaşırını halletmeye çalışırdı. Zoruna giden işlerde de, imdadına, genç komşusu yetişirdi.
Bu sabah her zamankinden erken uyanıvermişti. Rüyasında eşini, annesini, Limasol'daki köyünü görmüş biraz ağlamıştı. Simit helvası yapmak gelmişti içinden. Çok da canı çekmişti. Ne zamandır da yapmamış, komşulardan da yapan olmamıştı. Bir da, kadın budu köfte harcı hazırlayacaktı.
-"Kızartayım da Nurgül'e da bir tabak veririm. Çok sever o da. Zevklerimiz ne çok uyuşur bu gıcağızınan. Benim sevdiklerimi o da çok sever. Her yapdığından biraz getirir. Beceriklidir da haa. Bilmediği bazı dadlıları da tarif edincam başarır. Bizim eyri bacak gelinler gibi değil" dedi gülerek. Sonra gözünün önüne, biri öğretmen, öteki de hemşire olan iki gelini geldi. Suratı asıldı.
Bolca bademi kaynatmaya başlamıştı bile. Kabuklarından ayıracak simitle beraber kızartacaktı. Nurgül daha uyuyor olmalıydı. Kahve saati gelene kadar yapar bitirirdi. Ölmüşlerinin canı için konu komşuya dağıtır, kahve içerken kendileri de yerlerdi. Biraz beklese, Nurgül de gelir yardım ederdi ama onlar uyanana kadar, Hatice bütün bu işleri bitirmiş, toparlanmış olurdu.
Simidi kızartırken bütün ölmüşlerine dualar okudu. En çok da eşine, yani Mehmedine ve annesine.
Simit Helvası yaparken nedenini bilmeden, her zaman, ağlardı. Kaybettiklerine duyduğu özlem, sağ olanların duyarsızlığı, sevdiklerinin işsizlik nedeni ile yabancı memleketlere göçüp gitmesi, yalnızlığı, eşinden kalan maaşın pahalılık karşısında günden güne eriyip gitmesi aklına gelir ağlardı. Elini öpmeye gelen komşu çocuklarına verdiği bayram harçlığını bile azaltmak zorunda kalmıştı. Birçoğunu şeker ile ağırlamış, harçlık vermeyi unutmuş gibi yapmıştı.
Hatice zeki bir kadındı. Eğitimi olmamasına rağmen dünyayı bilirdi. İzlediği haberler ve torununun öğrettiği "telefondan internete girerek koskoca dünyayı kibrit kutusu büyüklüğündeki pencereden incelemek" de, ona çok şey öğretmişti.
-"Gençliğimizden bugüne, aslında, değişen bir şey yok" dedi ağladı. "Dünyanın özeti belli. Bazıları dünyanın gaymağını yerkan, öteki bazıları ki çoklukdur, sürünür ezilir. Bizim nesil da ezildi. Savaştık, göçtük, şehitlerimiz oldu. Biz hep gaybettik."
-"Bir da Pandemi çıkarttılar kaç yıldır, bir virüs, bazı insanları işsiz ve aç bıraktırdı. Bazı değişik çarkları daha bir güzel döndürdü. Aha bu Nurgülcük da böyle işsiz galdı". dedi ağladı.
Helva kavruldukça kavruldu Hatice ağladıkça ağladı. Ölenlere; sağ olup da eziyet görenlere. yazlayınca artan sivrisineğe; kışın bozulan sobasına, ama en çok da sevdiği adamın yani eşinin yokluğuna ağladı. Helvasını yaparken her şeye ağladı, rahatladı.
Gülsuyu ile sinisini ıslatıp helvayı içine döktü. Biraz da ayrı bir tabağa aktardı. Sıcacık ve hemen yiyecekti de çok yorulmuştu.
Yavaş yavaş, ön kapısını açıp, koltuğuna oturdu. Sıcak yemek üzere ayırdığı helvayı iştahla kaşıklamaya başladı. Çok güzel olmuştu her zamanki gibi.
Işığını kesen gölge kapıda belirmiş bir askerdi. Kumral bir genç, renkli gözlü, uzun boylu.
-"Buyur" dedi Hatice. Kapısına gelen herkese söylediği gibi. "Yolunu gaybettin?"
-"Yoook evime geldim" dedi asker
-"E yanlış geldin demek ki. Burası benim evim" derken ağzı açık kaldı. Karşısındaki Mehmet'ti. Mehmedi. Ama nasıl olur? Öleli kaç yıl geçmişti. Nasıl geldi? Nasıl?
-"Be Hatice ama helvayı yalnız yeyceydin? Beraber yeylim da çok canım çekti" diyerek Haticenin kaşığı ile ağzına helva doldurdu.
-"Çok güzel oldu tam sevdiğim, isdediğim gibi. Elciklerine sağlık garıcığım". diyerek dudağına yakın olacak şekilde yanacığından öptü.
Hatice şaşkınlığını atlatmış tarifsiz bir mutlulukla dolmuştu. Sarıldılar.
-"Seni çok bekledim" dedi
-"İşte geldim.
-"Evet geldin".
-"Yalnız bırakmam seni. Bu sefer beraber gideceyik."
-"Tamam"
-"Artık hiç ayrılmaycayık"
-"Ne güzel"
Gençlik günlerindeki gibi ağrısız sızısız yerinden kalktı. Mehmedinin uzanan elini tutarak ve arkalarına bile bakmadan, el ele uzaklaştılar.
Nurgül kahve içmek için geldiğinde, Hatice, yaşlanan vücudunu, koltukta otururken, elinde boş helva tabağı ile bırakmış, birkaç saat önce gitmişti.
Kendi eli ile yapmış olduğu helvası, mutfak masasında, komşulara dağıtılmak üzere, bekliyordu.
20 Nisan 2021
Akile Emirzade
Çok güzel bir hikaye elinize yüreğinize ve kaleminize sağlık. Bende helvayı sıcak severim.keşke şimdi olsa da yesek.
YanıtlaSilHikayemi beğenmenize çok sevindim. Helvayı, ben de, sıcak yemeği severim.
YanıtlaSilHelvanın kokusu geldi burnuma hikayenin tadında.
YanıtlaSilHayatın içinden güzel, anlamlı ve bir o kadar da tatlı bir hikaye yazmışsınız ve bunu helva tadında damakta bırakmışsınız.
Teşekkürler
Teşekkür ederim. Beğenmenize çok sevindim.
SilHerseyden önce gözlerim dolu dolu okudum .O kadar yürege dokunan ve herkesin de kendinden bir parça buldugu bir hikaye .Yuregine saglik.Yazıların devamını metakla bekliyorum. Buket Hızlı
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Beni cesaretlendiriyorsunuz.
Sil